Toplantılar düzenleniyor, strateji belgeleri hazırlanıyor, projeler yazılıyor. Ancak bu süreçlerin dikkat çeken ortak bir eksiği var: Bu planların merkezinde yer alması gereken insanlar ve onları temsil eden yapılar sürece yeterince dahil edilmiyor.
Kimi zaman bir kalkınma planı, kimi zaman bir turizm vizyonu, kimi zaman sosyal politikalarla ilgili bir yol haritası hazırlanıyor. Fakat bu planlardan doğrudan etkilenecek olanlar — mahalle sakini, turizm çalışanı, genç, kadın, esnaf, çiftçi, kültür üreticisi — çoğu zaman süreçten bihaber. Dahası, bu grupların kolektif sesi olan sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve yerel platformlar ya davet edilmiyor ya da sadece “dinlenilmiş” gibi yapılıyor.
Oysa katılım yalnızca bireylerin değil, onları temsil eden yapıların da sürece aktif ve eşit biçimde dahil edilmesiyle sağlanır. Bu yapılar, sahayı bilen, sorunlara dair bilgi ve deneyim taşıyan, çözüm önerisi geliştirebilen doğal paydaşlardır. Süreçten dışlandıklarında yalnızca demokratik temsil zedelenmez; ortaya çıkan planlar da sahada karşılık bulmaz.
Üstelik bu mesele yalnızca bir alanda değil, neredeyse tüm sektörlerde tekrar eden bir yönetim pratiği hâline gelmiş durumda. Bugün “A kurumu” dar çevresiyle bir plan hazırlar, yarın “B kurumu” başka bir konuda benzer şekilde ilerler, öbür gün “C derneği” aynı hataları başka alanda tekrar eder. Bu döngü artık değişmelidir.
Özellikle Alanya gibi çok katmanlı bir kentte; farklı sektörlerin, kültürlerin ve ihtiyaçların iç içe geçtiği bir yerde katılımcı planlama yalnızca bir ideal değil, bir zorunluluktur. Ancak altı çizilmesi gereken kritik bir gerçek var: Bir sürecin adına “katılımcı” demekle o süreç katılımcı olmaz.
Gerçek katılım; sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi, kararların kim tarafından alındığının açıkça görülmesi, bilgiye erişimin eşit şekilde sağlanması ve en önemlisi hedef grubun süreci sahiplenmesiyle mümkündür. İnsanlar, seslerini duyurabildikleri, fikirlerinin dikkate alındığı ve katkılarının sürece yön verdiğini gördüklerinde o süreci benimserler.
Aksi takdirde, yapılan her plan kâğıt üstünde kalmaya, alınan kararlar ise sahada tutunmamaya mahkûm olur.
Eğer bu kenti birlikte yönetmek istiyorsak, önce birlikte planlamayı öğrenmemiz gerekir. Katılım; temsil, şeffaflık ve sahiplenmeyle başlar.