HACI MEHMET VE HACIMEHMETLİ KÖYÜNÜN HİKAYESİ (4)


Osmanlı Döneminde; “Hüccet kimin elindeyse, tanımlanan yerler ona aittir” prensibi geçerli bir hukuk kaidesi olmuştur.
Kış mevsimini sürüleriyle Selinti, Adanda’da geçiren Hacı Mehmet, baharın gelmesini dört gözle bekler. Baharın gelmesiyle sevinç içerisinde, 5 ay önce zorla gönderildiği yaylaya eşiyle beraber mutlu bir şekilde göçerler. Verimli mera ve otlaklarda sürülerini özgürce güderler. Mahmutseydi Köyü ahalisi de, sahilde sıcakların artmasıyla beraber yaylaları olan Taşlı Yurt yaylasına göçerler ancak bir de ne görsünler; Zorla gönderdikleri Yörük Hacı Mehmet onlardan önce yaylaya çıkmış ve sürülerini otlatmaktadır. Ve Hacı Mehmet elinde “Hüccet”, Seydi Mahmut’un torunu ve köyün emiri, kayınpederinin huzuruna çıkarak şöyle der: ”Siz emir yayınlasanız da, “Hüccet” bende, bu topraklar artık bana ait, kimse beni buradan gönderme tasarrufuna sahip değildir” diyerek bir nevi meydan okur. Mahmutseydi Köy Emiri,  damadı olmuş Hacı Mehmet’e söyleyecek bir şey bulamaz ve ona dönerek :” Bu toprakları artık size bırakıyorum, sürülerinizi istediğiniz gibi otlatabilirsiniz” der ve yıllarca ikamet ettikleri Taşlı Yurt Yaylası’na bir daha çıkmaz.
Hacı Mehmet’in yeni yurdunun hudutnamesi:”Şarkan: Eşek kırıldığı, karagöl; Garben:Yusuf yalağı, nalı boğazı; Şimalen: at eğriği boğazı; Cenuben: kaman taşı,akar dere, kızıl kuyu, sığırlık” olarak kayıtlıdır. Burada Cumhuriyet Dönemi Alanya’nın ilk öğretmenlerinden, Yabancılar Meclisi Başkanı Abdullah Karaoğlu’nun babası, rahmetli Ahmet Karaoğlu hocayı anmadan geçemeyiz. 1942 yılında çıkan bir yangında, Alanya nüfus dairesi yanar. Alanya’nın tarihine ve geçmişine yönelik birçok tarihi vesika bu yangında yok olur. Hacı Mehmet’in Hücceti de bunlar arasındadır. Elde başka kayıt da yoktur. 1940’lı yıllarda köy ihtiyar heyeti toplanır, hudutnamenin bir nüshasının Başkent Ankara’da olması gerektiğinden bahisle istişareler de bulunurlar. Vesikayı tekrar temin için, Ankara’da resmi kurumlara giderek, konuyu ilgili muhataplara anlatacak, eğitimli, yol yordam bilen genç öğretmen Ahmet Hoca’nın bu işi yapacağından hemfikir olurlar. Ahmet Hoca duyarlı bir genç olmasından dolayı kendi köyü için bunun önemli bir hizmet olduğunu bilir. Ankara’ya ulaşımın zor olduğu o günlerde her türlü fedakarlığı göstererek başkente gider. İlgili makamlarla iletişime geçerek köyün hudutnamesini  17 Ağustos 1951 tarihinde tekrar tescil ettirir ve bir nüshasını alarak Alanya’ya geri döner ve resmi makamlara kaydettirir. Bu vesile ile, emeği geçenlere ve özellikle Ahmet Karaoğlu hocama Allah’tan rahmet dilerim. 


Hudutnamede(Hüccet) tanımlanan bölgeyi yurt edinen Hacı Mehmet, eşiyle beraber mutlu bir hayat sürerler. Bu evliklerinden Akış, Kölüş, Abit ve Torun adlarında 4 oğlu ile 2 kız evladı olur. Temel geçim kaynakları hayvancılık olan aile artık kış mevsiminde Selinti’ye gitmekten vazgeçerler. Hudutnamenin içerisinde bulunan Alara Çayı’nın da içinden aktığı, 800-850 metre rakımında, verimli topraklara sahip, bugün Köprübaşı denilen bölgeyi kışlak olarak,yaz aylarında ise yüksek dağlık ve bozkır olan bölgeyi yaylak olarak kullanırlar. Çocukların büyümesiyle beraber artık Köprübaşı’ndaki  verimli, mümbit arazileri ekip dikmeye başlarlar. Bu sayede hem kendilerinin, hem de hayvanlarının yiyeceklerini temin ederler. Kış mevsiminde ise hayvanlarını beslemek için yoncayı keşfederler. Önemli miktarda yonca ekip, bağ ve bahçe yaparlar. Hatta çocuklar arasında görev bölümü yaparlar. Yaz aylarında ailenin bazı fertleri sürülerle yüksek yaylaya bazı fertleri ise ekim dikim için güzle de kalırlar. Artık her şey istedikleri gibi gelişir. 1800’lü yıllar başlamıştır. O bölgede elde ettikleri gelirlerle ve ihtiyaç sahiplerine yaptıkları yardımlarla  hatırı sayılır bir aile olmuşlardır. Kıtlık döneminde izbelerinde buğday hiç eksik olmaz. Çevre köylerden yardım için gelenleri gidenleri çok olur. Hacı Mehmet fakir fukaraya yaptığı yardımlarla artık bölgenin ağası konumundadır.

Çevre bölgelerdeki yaşayanların verdiği ağalık payesi ile artık yavaş yavaş işlerden elini ayağını çeken ağa, işlerin çoğunu çocuklarına bırakır. Elbette ağa olunca, işlerin takibi ve gidip geldiği yerlerde kendisine göz kulak olacak birisini de yanından ayırmaz. O kişi bugünün koruması niteliğinde, o günün kiyası durumunda güçlü, kuvvetli bir kişilik. Hacı Mehmet Ağa, koruması durumundaki kiyasını çok sever ve yanından ayırmaz. Kiyası; belki bugün olsa dilinin dönmediği “R” harfinden dolayı meşhur olacak ama o gün bazı harfleri söyleyememesinden dolayı çok fazla konuşmuyor, sadece işini yapıyor. Uzun boyuyla, kuvvetiyle “Seyit Onbaşıyı” andıran görüntüsüyle, ahırdaki eşeği tek başına kucaklayıp dışarı çıkarabiliyor. 150 kiloluk çuvalın büyüğü hararları, tek başına kaldırıp develere yüklemek onun için  basit bir iş.  Ve iki kızından birisini, küçük kızını çok sevdiği korumasıyla evlendiriyor. Sarı saçlı olan “sarı kız” lakaplı diğer kızını  da  halk arasında “dandili” denen  bir gençle evlendiriyor.  (DEVAMI YARIN)