DÖNÜŞ


İş hayatı, kazanç telaşı, sosyal imkanlar bahanesi, tüketim kontrolsüzlüğü gibi birçok nedenle metropol hayatın içinde kaybolmuş ya da zorunlu olarak kent yaşamına sürüklenmiş hayatlarımız. 
Bazen isteyerek bazen de zorunluluklar ve de sorumluluklar nedeniyle bu kalabalığın ya da kargaşanın içinde kaybolmuş ruhlarımız. Hepimiz bir sebeple bu yorgunluğa ve yıpratıcılığa katlanmaya çalışıyoruz. 

Bir süre sonra bu yıpratıcı hayat öyle bir rutin haline gelmiş ve alışılmış oluyor ki, farkında olmadan bu kalabalıklar içinde nasıl yalnızlaştığımızı ya da kaybolduğumuzu farketmiyoruz bile. Gözümüz betonlara, kulağımız o ağır seslere, ciğerlerimiz kirli havaya, ruhumuz strese alışıyor. 

Haftasonu bir arkadaşım ziyarete geldi. Çıktık yukarı köye doğru, saldık çocukları toprağa, bi güzel kirlendiler, olsun, su temizlerdi nasılsa. Evde asla söz geçiremediğimiz çocuklar yüzümüze bile bakmadılar, vakit nasıl geçti anlamadık. Günün sonunda arkadaşım şöyle bi serzenişte bulundu; Çocuğu 2 dakika salabileceğim bir avuç toprak parçası yok etrafımda, her yer beton, evin içinde daralıyor çocuk, binanın önü de güvenli değil indiremiyorum. 
Keşke vakti zamanında az demesek baksak sahip çıksak da elimizdeki bi avuç toprağı tutsaydık. 
Çünkü yıllar önce evlilik arefesinde atadan kalma biraz arazi binaya verilmiş kendileri de o parayla ev alıp şehir içine taşınmıştı. Şartlar öyle gerekmişti belki bilemiyorum tabi ama özellikle pandemi döneminde tamamen evlere kapanınca daha çok anladık toprağın kıymetini. 

İhtiyaçlar, imkanlar, konforlu hayat diye vazgeçtiğimiz toprakları arar olduk. Tükenmişliğimizi farkettiğimizde de iş işten geçmiş oluyor çoğu zaman. Oysa rahat bir nefes almak için toprağa ve doğaya, ormana, ağaca muhtacız. İhtiyaçlar bitmez, istekler bitmez ama farkında olmadan bizler bitiyor tükeniyoruz. 
Yaşamak için ihtiyacımız olan ve sonunda dönüp dolaşıp vardığımız yer hep aynı, bir karış toprak. Haftasonu hangi ormana pikniğe gitsek diye düşünüyoruz, ya da yazın hangi yaylaya çıkıp iki gün nefes alsak diye planlar yapıyoruz. 
Bedenimizi ve ruhumuzu beslemek için toprağa, tabiat anaya muhtacız. Vazgeçtiğimiz toprağı, doğayı önce kaybedip sonra yeniden keşfediyoruz.