banner127

Bir yol hikayesi: TAŞATAN


Abdullah Akbaş

Abdullah Akbaş

Okunma 29 Nisan 2022, 14:50

İnsanoğlunu, diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği düşünme yetisidir. Ve bu düşünceleri sayesinde ister istemez,  gayri ihtiyari ileriye dönük planlamalar yapar. Yaşamının birinci önceliği kendisine barınma ihtiyacı için güvenli bir mekan sağlamaktır. Sonrasında gıda, giyim kuşam, çevreyi tanıma gibi  maddi manevi sınırsız ihtiyaçları ve talepleri vardır.

Bahsedilen bu ihtiyaçları  temin etmek, yaşam alanlarını ve çevreyi tanıma, yeni şeyler öğrenmek, keşfetmek gibi içgüdüsel olgular, hayatın idame ettirilmesi için  önemli değerlerdendir. Tüm bunlardan sonra hayatın kolaylaştırılması adına, ortak akılla hareket edip, birlikte karar almak ve birlikte yaşam prensipleri ortaya koyarak toplum yaşamı için her bireyin uyacağı kurallar çerçevesinde bir çatı oluşturmak ve bireysellikten çıkıp toplu hareket edecek düzeni sağlamak için oluşturulan en küçük birlikteliğe,  bizim tarihimizde Türk Obası, ortak akılla belirlenen bu kurallara da “Töre” denilmiştir. Türk toplumlarında benimsenen bu kurallar silsilesine, töreye sadık kalınmıştır.

Ata yurdumuz Orta Asya’da göçebe olarak yaşayan Türk boyları ve Cumhuriyet dönemimizde Anadolu'da yaşayan Yörükler; töre olarak benimsedikleri bu kurallara, gelenek ve göreneklerine sahip çıkmışlar ve “Ayrılıkta azap, birlikte rahmet vardır” düsturu ile hareket etmişlerdir. Bu anlayışla, Türk boyları devlet kurma, devlet çatısı altında bir araya gelmekte hiç zorlanmamışlardır. Tarihte en çok devlet kuran millet, Türk milletidir.

Özellikle Akdeniz çanağında yaşayan Yörükler, gerek göçebe olarak yaşarken, gerekse yerleşik hayata geçtikten sonra hiçbir zaman yasalara ve devletine başkaldırmamıştır. Önce devlet prensibiyle, her zaman devletinin yanında olmuş, devleti için canını feda etmekten çekinmemiştir. Akdeniz çanağında, ülkenin en önemli gelir kaynaklarından birisi olan turizm geliri ile  sahiller kalkınırken, Toroslar'ın kuzeyinde, arkasındaki köylerde yaşayan asil milletimiz, zor şartlar altındaki hayatından hiç şikâyetçi olmamıştır. Elindeki bir dilim ekmeği gelen misafirine ikram etmekten mutluluk duymuşlardır. Daha 2000'li yıllara kadar, şebeke suyu, bırakın asfaltı ulaşım sağlayacak toprak yolu bile yok iken, devletine şikâyetçi olmamış, devletimizin imkanı olsa yolumuzu yapardı düşüncesi ile hareket etmişlerdir.  Kaldı ki, geçmişte devlet adına yol yapma işini bizzat kendileri beden gücüyle çalışarak yapmışlardır. Ve burada 2 Şubat 2021 tarihinde kaybettiğim ve ebedi aleme uğurladığım rahmetli babam, Mehmet Akbaş’tan dinlediğim  bir kesiti paylaşmak istiyorum:

 Osmanlının son döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında, devlet olarak bir yol yapma seferberliği başlatılmış. Bu seferberlikte, ekonomik gücü olan maddeten, ekonomik gücü olmayan bedenen, imece usulüyle  yol çalışmasına destek vermiştir.

İlk başta da belirttiğim gibi, sorumluluğun altındaki çevreyi tanımak, ülke kaynaklarına ulaşmak, vatandaşların hayat standardını yükseltmek için yol önemli bir etken haline gelmiştir. Genel bir kuraldır; gidemediğin, ulaşamadığın yer senin değildir; kontrol ve hakimiyeti sağlamak için oralara gitmek gerekir. Başlatılan bu seferberlikle bilhassa Yörüklerin kullandığı, Alanya’nın ve Gündoğmuş’un Toros dağlarındaki köylerine ve geçim kaynağı hayvanlarını otlatmak için verimli meralara ulaşımı sağlayan en kısa yol olan ve halk arasında efsaneleri anlatılan Taşatan Yolu’nun ilk yapım çalışmalarıdır. O dönemde teknoloji yok, iş makinaları yok; sadece bilek gücüyle çalışmalar yürütülüyor. Başta duvar ustaları, kazma kürek ve benzeri aletleri kullanan gönüllü işçiler zorlu şartlar altında meşakkatli çalışmalar yapıyorlar. Tabi ki bu yollar sadece hayvanların geçebileceği, göç yolculuğunda taşımacılıkta kullanılan develer, atlar ve katırların geçebileceği yollar. Yoksa o yıllarda araba gibi tekerlekli taşıma araçları yok. 1980’li yıllarda orta öğretim çağında iken, rahmetli babamla yaya olarak Taşatan Yolu'ndan, Hacımehmetli Köprübaşı yaylasından Alanya’ya bir yolculuk yaptık. Babam yol boyunca bana geçtiğimiz mevkilerin isimlerini söylüyor; burası Erikli, Hacıbeleni, Tesbili, Yel Köprü, Kozlu Dere, Taşatan diye her mevkiinin özelliklerini anlatıyor; Taşatan denen mevkide efsaneye göre, dağ tarafından zaman zaman yolu kullananlara taş atıldığını söylüyor; yolcuların buralardan dikkatli geçtiklerini ve bu özelliğinden dolayı, buraya “Taş atan” denildiğini ve bu yola da Taşatan Yolu denildiğini anlatıyor.

Yolculuğumuzun devamında Derince denilen yere geldiğimizde, babam; “Bak Evlat, buraya Derince denir, şurada kaynak suyu var, az ileride in var” dedi ve ini gösterdi. Genelde Yörükler inleri sığınma yeri olarak kullanır, yağmur yağdığı zaman hem kendileri hem de hayvanlarını korumak için ine girerler, barınma ihtiyacını orada giderirler.

Babam devamında; Cumhuriyetin ilk yıllarında, dedesi ve iki kardeşinin de, oralarda yol yapım çalışmalarına katıldıklarını, bir sonbahar günü işi bıraktıktan sonra, Derince’deki ine çekilip hem istirahat eder, bir taraftan da ateş yakıp yemek yapmaya başlarlar. Yemek derken, o yoklukta sadece bir tavada bulgur pilavı pişiriyorlar. Tabi ki o günkü şartlarda iş güvenliği diye bir kavram da yok, önlem de yok. Bulundukları bölgede hava açık ve güzel. Ancak içlerinde birisi dışarıyı kontrol ederken, bağırmaya başlıyor: Kaçın! Kaçın! Yukarıdan sel geliyor. Hepsi birden inden kaçıyorlar. Akşama kadar çalışmışlar, mideler aç, tam kaçarken babamın dedesinin kardeşi, uzun boylu, güçlü ve kuvvetli Bilal dede, pilav tavasını alıp öyle çıkayım derken, tavayı alıyor ancak sele de kapılıyor, derenin ortasında bulunan bir çınar (biladan) ağacına tutunuyor.

Onlar bilmiyor ama yukarılara aşırı yağmur yağdığından, sel daha da güçlü geliyor çınar ağacını da yıkıyor, diğerlerinin bakışları arasında, Bilal dede selde kayboluyor ve şehit oluyor. O zaman imkanlar kısıtlı olmasından dolayı cesedini yaklaşık 3 ay sonra Alara Çayı'nın, denize ulaştığı bölgeye yakın bir yerde köylüler buluyor. Alara’daki köyün birisinin mezarlığına defnediyorlar. Allah gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Bu yolun yapımında bir çok kaza sonucu şehit verilmiştir. Bizlere de onları hayırla yad etmek düşer.

Taşatan Yolu'nun yapımı uzun yıllar almıştır. 2017 yılında asfaltlanan yol, bir rivayete göre 115 yıl sonra bugünkü haline gelmiştir. Ayrıca bu yolun yaklaşık 30 km'lik kısmının genişletilmesi ile ilgili Alanya Kaymakamlık  Makamı tarafından 2004 yılında yapılan ihalesinde, komisyon üyesi olarak yer almak bana da nasip olmuştur.

Yol çalışmasının bitmesinin ardından bu yolu kullanan köyler ve yaylalar; Banlıca, Asmaca, Gören, Soğukpınar, Samsa, Kadıyakası, Hacımehmetli Köprübaşı, Bağdemağacı, Gömürgen, Gökbel, Köprülü ve Çaltı yaylası, Köprülü beldesi, Yeniköy, Karaköy, Bedan, Çamlıalan, Köprübaşı  yaylaları yoğun olarak kullanmaktadırlar. Eskiden ulaşım imkanları yetersizken, Alanya’dan Konya’ya yaya olarak bu yolun kullanıldığı söylenmektedir. Sonuç olarak,  en baştan bu yana Taşatan Yolu'nun yapımından, asfaltlanmasına kadar emeği geçen yöneticisinden işçisine kadar katkı sağlayan herkese  şükranlarımızı sunarız.

banner128
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.